25 Şubat 2019 Pazartesi

YALNIZ ALLAH'IN MÜSLÜMANI OLMAK


Dostlar, mümin ve mümine kardeşler;
lütfen tek yönlü okumalar yada sohbet dinlemeleri yapmayın.! Birilerinin tanımadığınız kişilerle ilgili söylediği övgü ve yergiye asla kanmayın! Size kafanız karışır, sapıtırsınız  diyecekler! Aldırmayın!. Kimsenin ikna  oyununa gelmeyin!. Araştırın! Göreceksiniz ki, bazıları sizi yalan yanlışla doldurmaya çalışıyor! Bunda etkilide olmuş olabilirler! Ön yargısız bir şekilde kendinizi kontrol edin. Akıl sahipleri olarak kimseye teslim olmayın! Birilerinin değil, Kuran'ın müslümanı olun. Hem akıl etmeden teslimiyet insanı bağnazlığa, Kuranın tabiri ile pisliğe götürür!  Allah resulü adına uydurulan yalanları kullanıp insanları kullanan, sömüren bir yığın yapılar var! Bunlar peygamber sözü diye insanı yanıltırlar! Oysa hiç bir peygamber Allahın vahyini muhalif hüküm koyamaz! Söz söyleyemez! Bu tip yapıların görüntü ve propagandaya kapılıp  batılın mermisi olan niceleri dünya ve ahretini mahvetmekte! Kendinizi bu tür şartlanmışlıktan saplantılardan korumak için, farklı olanları,  karşı olduğunu düşündüğünüz düşünceleri okuyun yada dinleyip öyle karar verin.  İnsanın fıtratı, ön yargısız yani öğreneceği konu ile alakalı daha önce bir fikre tabi olmamak kaydı ile,  farklılıkları dinleyip doğruyu tespit edebilecek şekilde yaratılmıştır. Hakikati bulma  yönünde gayreti olmayanların fıtratı devrede olmayacağından, hangi camura saplanmışsa orada kalakalacaktır! Çelişkiye düştüğümüz an Kuran bize hakemlik yapacaktır. Çünkü Kuran en doğruyu söyleyendir. Allah insana hakikati bulma, yaşama, destekleme sorumluluğu vermiş, bu her insana farz kılınmıştır.  Hakkı, adaleti, arayıp peşini bırakmayanlar  mutlaka bulacaklardır.  Allah hiç bir emeği karşılıksız bırakmaz. Çünkü Allahın dininde emek varsa kazanma vardır. Onda  falancanın hatırına, dalga dubara, üç kağıt ile asla kurtuluş yoktur!
Hepinize sevgi ve selamlar.. Hüseyin Koç

ALLAH'tan BAŞKA KİMSEYİ RAB EDİNMEYELİM


DOSTLAR,
Eleştiremediğiniz masum gördüğünüz, her şeyi doğru söylüyor zannettiğiniz, önünde eğilip secde ettiklerimiz, haram ve helallerinizi belirleyenler, ister ölmüş ister yaşıyor olsun, onlar, rabbimiz konumuna gelmiş putlarımızdır!!                                   
Bunlar kimler denilirse; kişilerin kutsiyet biçtiği her kimse, ya da her ne ise onlardır. Kişinin şeyhi, üstadı, büyük alim dediği kişisi,  mezhep imamı, hacısı, hocası, parası malı mülkü, çocuğu, eşi siyasi lideri vb. Kişilerdir. Hayatımızı bunların etkisi ve çizdikleri yönde belirliyorsak dinin bize bakışı "MÜŞRİKLİK" tir!
Eleştirilmeyecek insanlar  yalnız Allah resulleridir. Tüm insanların hata ve yanlış yapma kapasitesi vardır. Mutlaka bunu yaparlar, yapmışlardır da! Söz ve davranışların hata olup olmadığının da tespiti, kişiye göre değişiyor. Kişi hurafe batağında yetişmişse, Kuran merkezli yorumlar onları rahatsız eder. Çünkü onların doğrularını kuran dışı kaynaklar oluşturur. Kurana hem iman ederler! Hem yetersiz ve anlaşılmaz bulurlar! Anlamaya kalkınca sapıtacaklarından korkarlar!
Kurandaki Dinden bahsedenlerin  bir çoğu da aynı konuda farklı şeyler söyleyebilirler! Kuran adına kendi hayat tarzını dini yorum olarak sunabilirler! Kuran daki hükümleri yok sayabilirler! Kuran' dan anladığını düşündüğü kişiyi Rab edinebilirler! 
Sözün kısası birilerini eleştirende eleştirilende yüzde yüz doğru olmayabilir. Her kişi zihninde oluşan fikir havuzundaki bilgiler ışığında doğru ve yanlışı konuşur. Ulaşıla bilinen kaynak yada alim sözleri bu havuzu oluşturur. Dolayısı ile kanaatler başkalarını tekfir etmek için yeterli arguman değillerdir. Bazen doğru bir şeyi de eleştirdiğimiz olur. O bize göre yanlıştır! Kimse kendine yada fikir babalarına yüzde yüz güvenmesin! Aksi halde insanı Rab'leştirmiş olurlar. Resullerin eleştirilmemesinin sebebi de onların sözleri vahiy odaklı olduğundandır. Nebi sıfatları ile  günlük hayatta elbette onlarda hata yapabilirler. Onlarda insandır.

KURAN'SIZ KURANCILAR İLE KURANSIZ HURAFECİLERE MAHKUMMUYUZ? BUNUN ORTA YOLU YOK MU?




Seküler bir ailede yetişip, seküler (uhravi hayattan ziyade dünya hayata odaklanma)  hayatı benimseyenlerin bir çoğu  farklı sebeplerden dolayı dinin ibadet saydığı bir takım ritüellere baştan beri karşı bir duruş sergilediği bilinmektedir!. Sosyal medyanın yaygınlaşması ile ortaya çıkan ve meşhurlaşan din alimlerimizden İHSAN ELİAÇIK ile HAKKI YILMAZ’ın amacı  bu çevreleri kazanmak mıdır,   kendini oraya yakın hissetmesinden midir? bilinmez ama, Seküler anlayışa uygun Kuran yorumları yaptığı söylemlerinden anlaşılmaktadır! Mesela Yılmaz; “İslam’da namaz diye bir şey yoktur! Dini kasıtlı olarak tahrif etmişler; örneğin salat namaz değildir. Başkalarına sosyal ve zihinsel destek vermektir” Abdest, teyemmüm ve gusül diye bir şey yoktur! ; namaz için abdest, zaten yoktur!; Abdest ayetinde (Maide,5/6) emredilen şey, topluma veya toplantıya çıkarken vücudunuzdaki ve elbisenizdeki kötü kokuları giderip öylece toplumun yanına çıkmaktır, kastedilen mana budur” gibi.. Kuran adına, ipe sapa gelmez fikirler ileri sürmektedir.  Allah rahmet etsin Hz. Ali, “Kuran konuşmaz konuşturulur” sözünün ne kadar haklı olduğunu günümüzde Kuran adına konuşanların bir çoğunun ne herzeler yediğini gördükçe anlıyoruz! Aslında bu yapılan şey Kuransız, kurancılık yapmaktır! Destek dedikleri şey nasıl yapılır, ne zaman yapılır, kime yapılır, nasıl ayakta tutulur, yapmadan önce elini yüzünü yıkayıp başını ve ayaklarını meshetmek neden gerekir, sular kesikse toprağa sürmenin sebebi nedir, günde kaç kere yapılır, dırar mescidi ne demek, neden orada destek yapmak yasaklanmıştır... Diye soruyoruz ama, fikirler saplantı olursa cevabında mantık bulamazsınız! Oysa, İslami usulde ümmetin tamamının ittifak ettiği husus odur ki Hz. Peygamber sağlındayken 5 vakit namaz farz kılınmıştır. Bu  Nassla sabit olmuş ve sünnetle pratize edilmiş bir emirdir. Kur’ân’da 3 ana vakit bulunmaktadır bu 3 temel vaktin içinde 5 vakte bölümlenen Salat vakitleri Hz. Peygamber döneminde de 5 vakit olarak belirlenmişti.


Amacım bu çevrelerle kavga değildir! Ancak bunların bu inanca sürüklenmesinde tamamen de  haksız değiller! Rahmetli Akif in dediği gibi din adına uydurulmadık hurafe yenmedik herze kalmamış! Arap geleneği sünnet adı ile din haline getirilmiş, Kura’a taban tabana zıt, kendi içinde de bir biri ile tezat olan sözlere hadis denerek hadis’e olan güven yok edilmiş, sonra onların sünnetle eşitlendiği yetmezmiş gibi vahiy sayılmış! Akıl çuvala konulup birilerine emanet edilmiş! Sorgulama reddedilmiş, tahkik yanlış sayılıp taklit ihlas sayılmış! Daha neler.. Neler…!!  Bütün bunların toplumda din olarak yaşanması sonucu malum! Müslümanlar; tarihin hiçbir safhasında bu kadar fakir zelil, cahil, yobaz, ve tefrika içinde olmamıştı! Bu manzarayı gören insanların birçoğu, “Bu toplumu bu hale bu anlaşı içinde barındıran din getirdi! Böyle din olmaz” diyerek Müslümanların hatasını dine yükleyerek farklı anlayışlara gitmiş! Buna sebep olanlar ise, kendi hataları düşünmek şöyle dursun ötekileştirdiklerine demedik söz etmedik hakaret bırakmamışlar! Niye benim gibi düşünmüyor yaşamıyorsun diye! Tabi bu kavga tek tarafı olan bir şey değil! Sekülerizmi benimseyenler karşı olarak nitelendirdiklerine misliyle  karşılığını verdiği gibi hakim oldukları dönemlerde nerdeyse yaşam hakkını ellerinden aldıkları oldu! Çok yakın dönemde bizde bu mağdurların içinde idik! Mesele kim haklı kim haksız boyutunu çoktan geçmiş! Geçmişe takılıp her şeyi kara görmek hiçbir insana yakışmaz. Sonuçta biz bir ülkede barış içinde yaşamak zorundayız. Fikir ayrılığı elbette olacak.  Esas konumuza dönersek, toplumda bir sürü aşırı ifrat ve tefrit içinde olanlar var.  Tartışmaları kavgaya dönüştüren,  orta yola bile razı olmayan anlayışlara değinmek istiyorum. Birincisi gelenekçiler! Gelenekliler demiyorum. Çünkü ikisi çok farklı. Nedeni de tüm gelişmelerin öğretilerin mutlak bir geleneği vardır. Onu yok saymak hafıza kaybıdır! Gelenekçiler ise; geçmişten gelen ve sürekli ilavelerle kar topu gibi büyüyen müktesebatın   çerini çöpünü toptan din kabul eden anlayışlar!.. Bu anlayışta eskiye öylesine rağbet vardır ki, eski kitap eski alim nerdeyse Rab’laştırılmıştır! Onlarda hata olmaz! Oysa Yüce Yaratıcı Kitabında, ahlak abidesi Resulünü hatasından dolayı on beş yerde eleştirmiştir! Peygamberler hata yapar da Buhari Müslim, Gazali, Saidi Nursi..vb. hata yapmaz mı! diye bir cümle kurduğunuzda hadis düşmanı, sünnet düşmanı olursunuz!. Arkasından tekfirler ve küfürler sıralanır! Hele karşınızdaki bir tarikat mensubu ise, şeyhi ile ilgili en küçük bir eleştiri de bulunsanız! Katlinize fetva verebilirler!


Ya kendini mealci olarak tanıtanlar! Lügat üzerinden Kuran’dan anlam çıkartıp dinde ıskonto yapıp  hükümler üretenler! Onların gözünde gelenek diye bir şey yoktur! Toptan red var! Ne varsa çöpe!.. Nerdeyse Allah resulünü yok sayma hadsizliği! Sahabe ve ondan sonraki bütün nesiller tarih boyunca yanılmış, namaz abdestin bugünkü uygulama bicimi Emevi saraylarında uydurulmuştur! Dinle alakası yoktur!


Emevi saraylarında uydurulan çok şey var ama, namazın abdestin Kuran’da referansı var. Bir insan Allahtan korkması gerek. Siz bunları yapmıyor olabilirsiniz! Ap açık Kuran adına Kuran’a muhalefet etmekte ne oluyor?..! Ne çabuk Kuran alimi oldunuz! Araplardan dahi iyi Arapçayı ne çabukta kavradınız!..?  Kuran’ın pratiği olan sünneti reddetmek, sizi kitabın içine boşaltmaya kadar getirmişse bu hızla nere gidiyor olabilirsiniz?..! Hiç düşündünüz mü? O yok, bu yok, şu yok! Geriye   sorumsuz, edepten hayadan uzak af edersiniz hayvan gibi başı boş bir hayat mıdır?..! Allah’ın bize önerdiği!


Her iki uç içinde söylenecek sözüm çok! Ama ne hikmetse herkes bulunduğu yerden o kadar emin ki.. Allah’ın kitabı kar etmemişse başka sözlerin hiç değeri olmasa gerek!


Sonuç olarak kanaatimi paylaşayım, anladığım kadarı ile dinin tek otoritesi Allah’ın kitabıdır. Her Müslüman mutlaka onu anlamak için caba içinde olması gerekir! Sünnet, Kuran’ın pratiği hayata uygulama biçimleridir!  Diğer kaynaklar ona muhalefet etmiyorsa, Kuran’ı anlamamızda bize ışık oluyorsa tabi ki baş tacıdır. Ancak, sünnet ve hadis kavramlarının altı, çok yalan ve yanlışlarda doldurulmuştur! Bunların hakikisi ve sahtesini yine Kuran’ın hakemliğinde yapmak mümkündür. Herkese Allah’ın selamını sunarım. Hüseyin KOÇ


 


 


 


 


 


ALGILARDAKİ PEYGAMBER İLE KURAN’IN SÖZÜNÜ ETTİĞİ PEYGAMBER ANLAYIŞI!!!

Yüce yaratıcı kitabında her şeyin ölçüsünü belirlediği gibi, Resulünün de ne yapıp edeceğini,  görev alanı yetki ve sınırlarını belirlemiştir. Allah resulünü aşırı yüceltmeden,  ya da sıradanlaştırmadan Allah’ın dediği ölçülerde kabullenmek dini bir hüküm ve zorunluluktur.  Bu konu Müslümanlar arasında tartışmalı hale gelmiş, ilgili ayetlere anlam kayması yaptırılarak bir kısım Müslümanlar Allah resulünün görevi sadece tebliğ etmektir öğüt vermektir mealindeki ayetleri, diğer taraftan Resule uyan Allah’a da uyar anlamlarını içeren ayetleri bir birlerine karşı adeta silah gibi kullanır olmuşlardır. Oysa, anladığım kadarı ile tartışmanın kökünde söz konusu anlam içeren ayetlerin öncesi ve sonrasına bakılmadan  sure ve Kuran bütünlüğünden ayrıştırılarak  parçacı yaklaşılarak anlamlandırıldığından  yanlış sonuçlar çıkarılması neticesi sanki tezat varmış algısı uyandırıldığı görülmektedir.! Zira Allah’ta tezat olmaz. Tezatlık bizim bilgimiz dahilindeki yorumlarımızdadır.  Şöyle ki;

(Gâşiye: 21 “Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin”. Derken 22 de ise “Onların üzerinde zorlayıcı değilsin” .”  Bir başka ayet (Neml: 92) de “O halde kim hidayete ererse, ancak kendisi için ermiş olur. Kim de saparsa, de ki: ‘Ben sadece uyarıcılardanım”

Bu konumda gelen ayet silsilesinde,  Allah’a ve muhataplara ait olan sınırlara girmemesi için Resule uyarılardır!. Mesela sen sadece tebliğ et onlar üzerinde baskıcı değilsin derken, ondan ziyadesine karışma, kişinin iradesine bırak!. Tebliğ ettiğin insanlar kabullenmezlerse ne üzül nede onlara baskı uygula. Dendiği gayet açıktır. Bu tür ayetler tebliğin ötesinde başka bir görevin yok anlamına asla gelmemektedir. Zira Kuran’ın başka ayetlerde de, O,  alemlere rahmettir, şahittir, uyarıcıdır, müjdeleyicidir, Allah'a çağırıcıdır,  ışıktır,  güzel  örnektir, vahyi açıklayan ve  uygulayandır, söz ve davranışları Allah Teala tarafından denetlenen ve yanıldığı takdirde uyarılan ve yanlışı düzeltilendir, Allah'ın ve meleklerin  yardımına mazhar olan, müminlere de, O'na yardım etmekle emrolunduğu kişidir.. denmektedir.

Kuran’da anlatılan resulle ilgili, amacından saptırılan  bir başka ayette "Resule itaat eden şüphesiz Allah'a itaat etmiş olur"  ayeti ve benzerleridir ki, bunlar yorumlanırken;  Kuran bağlamından koparılıp  farklı mecralara çekilerek üzerinden  yüzlerce farklı görüş üretilen ayet silsilesindendirler! . Allah resulünü ikinci bir rab konumuna yüceltenimi,  kainatın onun yüzü suyu hürmetine yaratıldığı hikayesini mi!..? Allah’la sohbetinde Allah’ın buz gibi olan elini sırtında hissetmesi mi?..!!!!

Ayette ki itaat ölçüsünü aslında Kuran kendi içinde belirlemiştir. Resul neye itaat etti?- Allah’a.. Resul Allahtan gayri dine hüküm ilave edebilir mi? Hayır.. Dolayısı ile Resule itaat eden kime itaat etmiş olur? Elbette Allah’a .. Pekiyi  Resul itaatini ne ile gösterdi? Allahtan aldığı vahyi aynen muhataplarına tebliğ etmesi ve onu uygulaması ile. Tebliğ uygulamadan bağımsız olabilir mi? Olamaz çünkü  uygulaması olmayan bir şeyin aleni tebliğinden pek bir şey anlaşılmaz. Uygulaması olmayan bir tebliğ olsa idi, müminler arasında birlik beraberlik olmazdı!  Uygulamada tebliğin içindedir.  Neticede Allah resulü kendisine gelen emri tebliğ etti nasıl yapılacağının anlatarak uyguladı ve tavsiyede bulunda. Bundan öte onlar üzerinde baskı uygulamamak üzere de uyarıldı.

Necm 3 te “O, hevadan (Nefsine göre, Yani, kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz” ayetin gelince bu mekki bir ayettir. Mekkeliler Resule gelen her ayetten şüphe duyuyor, onu yalan, sihirbazlık ve  cinlerden yardım almakla itham ediyorlardı. Yüce Rab’ın bu ithamlara karşı, Resulün vahiy dediği hiçbir sözün kendi uydurması olmadığını  yönelik cevabıdır. Bu bağlamdaki ayetler sadece vahiyle ilgilidir.

Sonuçta, örnekliğe sahip çıkamamış, örnekliği taklitçiliğe çevirmiş bir  ümmetin bugünkü halinin nedeni aşırı yüceltme ve indirgemecilik değil mi?..! Yukardaki tercüme ayetlerde de görüldüğü gibi Resulün görevi sadece söz ile tebliğ değil, uyarılarak, uygulayarak öğreterek tebliğ etmektir. Bizim görevimizi de Kuran ölçüsünde ona uymaktır.                                                                         Resulün Kuran dışı günlük sosyal hayattaki davranışları,  kendine özgü alışkanlıkları, adetleri, kültürü, sevdikleri yada sevmedikleri bunları ifade etmek içinde sözleri vardır. Bunlar tamamen kişiseldir! Zira O  her şeyi ile  programlanmış iradesi elinden alınmış robot değil, insandır.. Her bir şeyini taklit etmek de  din  değildir. Allah resulünün bütün bu yönlerini görmezlikten gelip, O kuranı tebliğ etti, vazifesi bitti bizimle bağı koptu,  ya da onun her sözüne her hareketine her alışkanlığına  maksadı anlamadan Allah’a itaat eder gibi et yada taklit et  mantığı zannımca Kuran’a aykırılıdır. Bu konuda tek ölçü Kuran’dır.  Resulü Kuran’dan  bağımsız bir yerle oturtmak  kendini Müslüman yada  Kuran Müslümanıyım diyenlere asla yakışmamaktadır. Bir birinden farklı bu iki görüş mutlaka bir orta yolu bulmak zorundadır. Kimsenin Kuran ve uygulaması dışında dinde ıskonto ve artırıma gitme yetkisi yoktur.

                         Hüseyin KOÇ



KURAN BİZE YETERCİLERİN TEZGAHLARI

Sloganlar güzel cümleciklerdir! Ama doğruyu söyledikleri halde her zaman hakikati yansıtmazlar!. Mesela  Kuran bütünlüğüne, maksat ve manaya bakmadan“ KURAN BİZE YETER” sloganı ile  Kuran’ı sözlük/lügat üzerinden anlamlandırıp, hadis ehlinin sözüm ona sahihlerindeki bir takım yalanları, akıl tutulmalarını, geçmiş kültür kalıntılarını, Arap cahiliye adetlerini, şirk unsurlarını  kalkan ederek, peygamber siz bir din tasavvuru ile,  ibadetsiz, ruhsuz bir din oluşturmaya  kalkanlar,  yada onlara  yandaş olanlar neye hizmet ederler ?!!! Bunlar düşünmezler mi en azından meseleyi anlamak için akıl etmezler mi ki?... Elbette Kuran yeterli bir kitaptır. Kuran islamın yegane kaynağıdır. Resul dendiği zaman aklınıza hadis ehlin rivayetlerini getirerek,   bağlamından koparttığınız ayetleri  mermi yapıp hak ve hakikati katlediyorsunuz! Kuran hayat kitabıdır. Peygamber O kitabı yirmi üç yılda yaşayarak hayat haline getirmiş numunedir.  O’nun vahyin ışığındaki örnekliklerini  görmeyip yok saydığınızda Kuran’ın içindeki  hayatı kiminle dolduracaksınız?!! Sözünü ettiğim Resul, geleneğin savsatalarındaki resul değil, Kuran'ın içinde yer alan,  övülen, ÖRNEK alınması istenen resulden bahsediyorum.  Allah resulünden boşalttığınız alanları herkes kendi resul'lüğü ile ile doldurmaya kalksa, Kuran herkese ayrı bir şey söyler duruma gelmeyecek mi? Nitekim de bu sloganı kullananların her birinin sözü diğerininkini tutmuyor! Haydi buna herkes kapasitesince anlar deyip sineye çekelim! Ya anlayamadıkları, eksiklikleri doğru bilgi diye, hakikat adına sunumunu yapıp tabii olmayanları müşriklikle suçlaması kabul edilir bir şey mi!..? Maksat hak ve hakikat ise, Resul demek Kuran, Kuran demek Resul anlamına geliyorsa ki öyledir. Onları nasıl bir birinden ayırt ediyorsunuz!!? Toplum olarak bu hale düşmemizin en büyük sebebi onu insanlıktan çıkartıp melekleştirenler değil mi idi!? Ortada insan bir peygamber bırakmamışlardı! Kimi zaman Allah, kimi melek!.. Ya siz ne yapıyorsunuz?! O’nu hayattan siliyor, yok ediyor, yerine egonuzu koyuyorsunuz! Birileri uçurarak hayattan  yok ederken, sizler silerek yok ediyorsunuz! Bu anlayışınızla hurafecilere yeni savunma stratejileri verdiğinizin farkında değilmisiniz!..? Kuran'ın ap açık ettiği nebevi örneklikler size fazla mı geldi de dinde ıskonto yapıyorsunuz!..? Bu söylemlerinizle  hurafeci anlayışın Kuran’ın anlamını öğrenmeye karşı yeni setler oluşturup, kafa karıştırmak ve bulandırmak için ne tezgahlar kurduğunu görmüyor musunuz!.. ? Sahi, Allah için siz bunu  bilerek, kasıtlı mı yapıyorsunuz?  Yoksa gafletten mi?..! Sizlerle ve onların  Farkını nasıl anlayacağız? Hakikaten siz Kuran dostu musunuz!!!!?
Okuyucularıma sevgi ve selamlar. Hüseyin KOÇ